Tarih: 04.04.2022 16:57

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ VE BEYİN GÖÇÜ….

Facebook Twitter Linked-in

Gamze İSPİRLİ/ KENTVİZYONHABER


Atatürk Üniversitesinde yaşanan beyin göçü son günlerde en çok gündeme gelen konular arasında.

Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof Dr. Ömer Çomaklı’yı adaylığı döneminde en çok destekleyen gazetecilerden biri olarak beyin göçünün yaşanmasını ve köklü bilim insanlarının özellikle hastaneden ayrılmasına anlam veremiyorum.

En son 10 Ocak Gazeteciler Gününde bir araya geldik Sayın Rektörle Konuşmasında ‘’Hedefimiz dünyada ilk 500 üniversiteden biri olmak’’  ifadelerine yer verdi.

Okurlarım beni bilir objektif ve harbi yazılar kaleme almak en önemli özelliğimdir.

Doğruya doğru, yanlışa yanlış derim.

Prof Dr. Çomaklı’nın en önemli hedeflerinden biri Atatürk Üniversitesini nitelikli bir duruma getirmekti. 

O dönem hedeflerini kaleme alırken bu konuda bayağı iddialı projeleri vardı.

Yaşananlara baktığımızda bu yönde önemli olumsuzluklara tanık oluyoruz.

Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi doğunun en önemli merkezlerinden biriyken bugün bazı bölümlerde Profesör ünvanlı öğretim üyesi sayısı giderek azalıyor.

Bu durum doğunun merkezi konumunda olan sağlık merkezinin kan kaybetmesine neden oluyor.

Atatürk Üniversitesi taşra üniversitesi değildir.

Erzurum insanı hizmetin en iyisine layıkken son zamanlarda sağlık konusunda İstanbul ve Ankara gibi illeri tercih ediyor.

 Artık Erzurum sağlık alanında cazip imkânlar sunamıyor.

Bir Hocamız aradı geçtiğimiz hafta, anlatacakları vardı ve oldukça doluydu.

Zaman zaman hasbihal ederiz bu kentin akademisyen ve bürokratlarıyla…

Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Parlak’tı arayan yanına gitme imkanı buldum.

Eşyaları toplanmış, adeta bir taşınma durumunda…

Şaşkınlığımı gizleyemedim.

Dile kolay 40 yıl bu memlekete hizmet etmiş.

Odası ve eşyaları toparlanmış sanki yaptığı hizmetlerin bedelini bu şekilde ödetiliyor gibiydi.

Bu kente hizmet üretmekten başka bir suçu yoktu Mehmet hocanın…

Enfeksiyon Anabilim Dalı’ndaki odasının kapısında bulunan isimliğinin söküldüğünü  belirten Parlak, bilgi vermesine rağmen kimsenin ilgilenmediğini söyledi.

Hizmet vermesinin engellenmeye çalışıldığını belirten Parlak, “Diyorlar ki ‘Mehmet Parlak gitsin’. Ama biz kişilere ait değiliz. Burası kimsenin çiftliği değil. Burası Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Biz burada çalışacağız. Dolayısıyla bunun için mobbing uyguluyorlar. Ben korkmuyorum ama mobbingden yoruldum, çok yoruldum. Umarım birileri buna el atar bizim de mobbing sorununu çözerler. Bunu uyguladıkları birçok arkadaşım var. Onlara da mobbinge devam ediyorlar. Onlar biraz daha hafif olduğu için sessiz götürüyorlar” diye konuştu.

Atatürk Üniversitesi’nde kurulan Covid kuruluna alınmadığını da ifade eden Parlak, konuşmasında şu iddiada bulundu:

“Covid kurulu kurdular, ben ve eşim ikimizde enfeksiyoncuyuz. Ben o zaman anabilim dalı başkanıydım. Buradakilerin hepsi benim öğrencimdir. Rektör beyin isteği üzerine beni kurula almadılar. Covid kuruluna almadıkları gibi devletin verdiği Covid parasını da ödemediler. zaman aşımına uğratıyorlar, bu benim öz hakkımdır. Onu ödemek zorundalar.

Kanunu bile okumuyorlar. Kanun kimlere verileceğini belirtiyor. 3 kez yazı yazdım verdiği cevaplarda trajikomik. Yaşananların sadece bir tanesini hukuka taşıdım, diğerlerini de taşıyacağım. Emekliliğime çok az bir zaman kalmasına rağmen şimdiye kadar 40 yıllık meslek hayatımda soruşturma geçirmemiş biri olarak insanlara vermiş olduğum hizmetten dolayı son 2 yıl içinde çok sayıda ayni içerikli soruşturmalar ve usulsuz soruşturmalara maruz kalmam beni derinden üzmektedir. Mobing boyutunu çoktan aşmış olan bu durumu Sayın Cumhurbaşkanımıza iletmek istiyorum”

Prof. Dr. Parlak, Ağustos 2016’da yapılan seçimlerde mevcut Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı’ya oy vermediği için kendisine mobbing uygulandığını ileri sürdü. Çomaklı’nın ilk döneminin 3 yılının sonunda kendisine yönelik olayların başladığını belirten Parlak, çalışmasını engellemek için sıklıkla soruşturma dosyalarının kendisine verildiğini ifade etti. Soruşturma dosyaları sebebiyle kendi işini yapamaz duruma geldiğini anlatan Parlak, “İlk başlarda soruşturmayla ilgili gelen dosyalara verdiğimiz cevaplara itiraz edilmedi. Ancak daha sonra dosyalar geri gönderilmeye başladı. Bu dosyayı düzelt tekrar gönder. Dosyalara cevap veriyoruz. Bu dosyaların tamamlanmasını üniversitenin hukuk bürosunun yapması konusunda bir yazı yazdım. Keşke bunu yazmaz olsaydım, olaylar daha da arttı. Zaten hukuk bürosu daha önceden aba altından sopa gösteriyordu, işte ‘Rektör bey böyle istiyor. Rektör beye böyle yapmanızı istiyor’ diye bunlar hep kayıtlarda var. Bunu derken konuştuklarım hiç biri afaki değildir, hepsi kayıtlarda vardır. Biz bunlara itibar etmedik. İnancımıza, bilgimize, görgümüze güvenerek işler yaptık Cevaplarınız yine kabul edilmedi. Soruşturmacı iken soruşturulan kişi haline gelmeye başladım. Yani adeta tiyatro oynuyoruz. Bana evrak gönderiyor ‘bu evrağı bana yap gönder’ diyorlar, gönderiyorum beğenmiyorlar. Bu sefer beğenmediler diye beni soruşturuyorlar. Bu beni çalıştırmıyor. Burada önemli olan yer burası, görevimi yapamıyorum. Kitap okuyamıyor, hastalara hizmet edemiyoruz. Öğrenciye hizmet veremiyoruz. Neymiş soruşturma yapıyoruz. Böyle bir şey olamaz Bununla ilgili müteaddit defalar bilgi vermeme rağmen ‘bunu ben yapamayacağım’ dememe rağmen bana göndermekte özellikle ısrar ettiler. Benim bölümümde 5-6 tane daha öğretim üyesi var, hastanede bine yakın öğretim üyesi var. Onlara göndermiyorlar yani olayı benim çözmem gerekiyor. Yani onlara göre bu konuyu benim yapmam gerekiyor. Benim çalışmamı engelleyecekler daha sonra bir de onun için soruşturma açacaklar” diye konuştu.

Evet, iddialar bu yönde…

Ben yaşayarak tanık oldum, yıllarını mesleğine vermiş bir akademisyenin eşyalarının toplanmasına ve göçün bu denli haksızlık içermesine.

Aslında göçen eşyalar değildi.

Bu şehrin akademisyenlerine verilen değerin göçmesiydi.

Göçüp giden eşyalar değildi, hizmete verilen değerin yitip gitmesiydi.

Vefanın ve özverinin cezalandırılmasıydı.

Hiçbir gerekçe isimlik sökmekle, oda taşımakla cezalandırılamaz.

Böyle bir hukuki yaptırım olamaz.

Hocamıza yapılan bu yıldırma politikaları bilimle örtüşmüyor.

Üniversiteler her alanda örnek olması gerekirken soyutlanma konusundaki bu yaklaşımlar bilim yuvasına yakışmıyor.

Atatürk Üniversitesindeki

 Profesör Doktor Ömer Selim Yıldırım

Prof Dr Azman Ateş

Profesör Doktor Salim Başoltekin

Profesör Doktor Serdar Sevimli

 Profesör Doktor Hüseyin Şenocak ve daha niceleri…

Birçok değerlerimiz var,  bu bilim insanlarına hepimiz sahip çıkmalıyız.

Sayın Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı’nın bu yaklaşımı doğru değildir. Makamlar gelip geçicidir. 

Yakinen tanıdığım rektör hocanın bu konudaki hakkı teslim etmesini umuyorum.

Atatürk Üniversitesi beyin göçüyle gündeme gelmemelidir. Bu şehir sahipsiz değildir.

 

 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —