Birlik, beraberlik, hoşgörü ve paylaşma…
Bayramlar, bu kavramların ete kemiğe büründüğü özel zamanlardır.
Ama ne acıdır ki, modern hayatın telaşı, dijitalleşmenin kolaycılığı ve bireyselleşmenin hızla artmasıyla birlikte, bu kutsal zamanlar da her geçen yıl biraz daha anlamını yitiriyor.
Eskiden bayram sabahı erken kalkılırdı.
En güzel kıyafetler hazırlanır, el öpmenin inceliği öğretilirdi çocuklara.
Mahallede kimin kapısı çalınsa bir ikram, bir dua, bir gülümseme eksik olmazdı.
Şimdi ise ekran başında kopyala-yapıştır mesajlar, birkaç emoji ve bazen de unutulmuş bir “geçmiş bayramın mübarek olsun” cümlesi…
Oysa bayram, sadece kurban kesmek değil;
gönül almayı bilmektir.
Uzun zamandır sesi duyulmayan bir büyüğü aramak, küs kalınan bir kardeşle barışmak, imkânı olmayan bir çocuğun yüzünü güldürmektir.
Peki, biz ne yaptık?
Bayramlarımızı da günlük hayatın karmaşasına kurban ettik.
Sevgi yerine gösterişi, ziyaret yerine görüntülü aramayı, samimiyet yerine hazır mesajları koyduk.
Birbirimizle göz göze bakmaktan, sessiz bir “iyi ki varsın” demekten uzaklaştık.
Her şey hızlandı, ama ilişkiler sığlaştı.
İşte tam bu yüzden diyorum: Bayram mesajla değil, yürekle kutlanır.
Bayram, vicdanımızın tazelendiği, kalbimizin yumuşadığı zamanlardır.
Kapılarımız kadar kalplerimiz de açılmalı bayramda.
“Benim kimsem yok” diyenin kapısı çalınmalı, bir lokma ekmekle bir ömür gönül kazanılmalı.
Emojiyle değil, empatiyle kutlayalım.
Hediyeleşmek sadece maddi değil, duygusal bir paylaşımdır.
Bir zamanlar beraber ağladıklarımızla, şimdi gülmeyi yeniden denemek için fırsattır bayram.
Lütfen bu bayramda biraz duralım…
Hatırlayalım, hatırlatalım.
Kurbanı sadece ibadetle sınırlamayalım; kibri, gururu, uzaklaşmayı da kurban edelim.
Ve en önemlisi, bayramı içtenlikle, samimiyetle, yürekten kutlayalım.
Çünkü gerçek bir bayram, kalpten kalbe uzanan bir köprüdür.
O köprüyü yeniden inşa etmek elimizde.
Ve belki de o köprüden geçen ilk kişi siz olursunuz.
Kime ne iyi gelir, bilemezsiniz…
Bayramları kurban etmediğimiz nice bayramlara