SADULLAH EFE


HAYATIN HER ARALIĞINDA!..

.


3 Aralık dünya engelliler farkındalık günü.. Dünyanın dört bir köşesinde yaşayan ırkı, dili, inancı fark etmeksizin bir kısım insanlar ya ellerini, ya kollarını, ya gözlerini, ya konuşma, ya işitme uzuvlarını veya akli melekelerini sağlıklı bireyler gibi kullanamıyor. Bunlar bazen evladınız, bazen anne-babanız, bazen kardeşiniz, bazen çalışma arkadaşınız bazen de kendiniz olabiliyor.

Bu engellilik hali beklenmedik misafir gibidir... Evsahibinin yapacağı bir şey yok... Bazen doğum öncesi, bazen doğum esnası bazende doğum sonrası gelir.  Geliş sebepleri çok...çok farklıdır.  Koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden tutun, trafik kazası, iş kazası, meslek hastalığı, savaşlar, salgın hastalıklar vb... Ev sahipleri istemesede o gelip kişiyle özdeşleşir, ölene kadar hayat arkadaşı olur. Bu ev sahiplerinin insan olma vasfına bir sıfat eklenir. Engelli...

Kimin engellediği tartışıla dursun, her şeyden önce engellisi sağlıklısı başlangıçta şunu kabul etmeli. Engelli dediğimiz insanlar, diğer insanlardan farklı. Bu farklılık özelde engelli insanların günlük yaşam mücadelesinde sağlıklı insanlarla eşit mücadele şansını ortadan kaldıran onlara koyulan bariyerlerden kaynaklı. Bu bariyerler eğitimde, istihdamda, sağlık hizmetlerine erişimde, ulaşımda, erişilebilir çevre düzenlemelerinde, ekonomik, sosyal kültürel aktivitelere katılımda kısacası yaşamın her anında...Bu bariyerlerin kaldırılması noktasında yasal mevzuat açısından bir çok gelişmiş ülkelerden daha iyi durumda olmamıza rağmen uygulamada maalesef aynı değiliz. Eksikliğimiz empati...

Bir toplumsal sorun olarak görülmeyişini, yirmi yıl önce dile getirilen sorunlarla bugünkü sorunları karşılaştırdığımızda sıralamanın yer değiştirmediğinden anlıyoruz. Toplumsal kabulle bazı sorunların öncelik olması önlenebilirdi. Empati yada bizleri anlamak bizler gibi olmak değil...Bizleri anlamak bizlerin olmadığı ortamlarda bizim adımıza tavır koymaktır.

  ​Bazı şeyler bizim elimizde olmadığı gibi, sahip olduklarımızın da elimizin altından kayıp gittiğinin farkına bile varamıyoruz. Bir an önce büyümek için çırpındığımız daha sonra hayat boyunca özlem duyduğumuz çocukluğumuz, dünyayı toz pembe gören gençliğimiz, sahibi olduğunu zannettiğimiz güzelliğimiz, her şeyi satın alır denilen zenginliğin kifayetsiz kaldığı ileri yaş seviyesine gelince; dizlerin tutmadığı, kulakların iyi işitmediği, gözlerin eskisi kadar iyi görmediği, yaşlılığa bağlı bir çok hastalığın ortaya çıktığı yaşam sürecimizde engelli bireylerin yaşadıkları birçok sıkıntıyı birlikte yaşayacağız demektir. Gelin o gün gelmeden engelliler adına onların sorunlarının çözümünün gönüllüsü olalım. Hayatın bir aralığında deği her aralığında engellileri hatırlayalım. Bu bağlamda engellinin dünyasını hatırlatma anlamında 1998 yılında kardeşimin yazdığı bir şiirle hoşça kalın.

 

BİLİR MİSİN?

Sen hiç yürümeye çalıştın mı?

Dört tekerlekli bir araba veya bastonla

Hiç korktun mu yürürken kaldırımlarda?

Yaşamın zorluğunu, kaderin sillesini,

Yedin mi bir lokmada, içtin mi bir yudum suda?

İğreti bakışlar arasında...

Sen hiç gördün mü benim bakışımda güneşi?

Bilmediğin renkleri istemeyi, sevmeyi...

Okşarken çocuğunu görememeyi...

Sen bilir misin? Ne çektiğimi,

Yaşamın güçlüklerini çekmem anında.

Okuduğunu seslendirememek ne kadar zor bilir misin?

Anlatmak istediğini söyleyememek...

Anlayabilir misin? Duygularımı,

Algılayabilir misin? Ağrılarımı, acılarımı,

Bilemezsin sen benim hisli dünyamı,

Çünkü hiç uzatmadın mağrurlu başını!...