Geçen yıl Temmuz aylarında İstanbul?dan misafirim geldi. Misafirim dediysem yeğenim. Geldiği gün cuma günü akşamına denk gelmişti. Cumartesi-pazar genelde akrabalar bir araya geldiğimiz için yeğenimle ilgilenme konusunda bana pek iş düşmemişti. Ancak pazartesi olunca yakınlarımız işleriyle meşgul olmak durumundaydılar.
Kahvaltı yaptıktan sonra dışarı çıktık arabayla bir iki tur şehrin belirli noktalarına attıktan sonra yeğenim dayı ben böyle pek tadını alamıyorum arabayla, Birlikte gezme imkanımız olmaz mı diye mahcup bir şekilde soru sordu.
Oğlum yürüyerek ben sana ayak uyduramam koltuk değnekle dedim.
Dayı sizin dernekten bir sandalye alsak birlikte şehir merkezini adım adım gezsek olmaz mı dedi.
İyi düşündün dedim. Birlikte derneğe geçtim il dışından gelen engellilere geçici olarak verdiğimiz akülü sandalyeyi aldık. Yeğenimin yürüme moduna sandalyenin hızını ayarlayarak yavaş yavaş birlikte yürümeye başladık.
Önce yenişehir semtinden havuzbaşına gelmemiz gerekiyordu. Bunun için yenişehir 2. Marketlere yakın otobüs durağına varıp, beklemeye koyulduk. Toplu taşıma araçlarının en yoğun olarak geçtığı bu güzergahtan havuzbaşına giden 4 minübüs, 3 özel halk otobüsü geçti onlara zaten binemiyoruz diye yerimizden dahi canlanmadık. Belediye ye ait 3 otobüsten biri direkt geçti hiç durmadı, ikinciscisi kalabalıktı biz binmedik. Üçüncü otobüs geldi şoförün sıcak refakatinde bindik. Geldiğimiz saatle otobüse biniş saatimiz arasında 25 dakika geçmişti. Bir anlamda aynı yere gidecek olan sağlıklı bir insanla sadece toplu taşımadan dolayı 25 dakika farkla geriden kavuşuyordum.
Yine şoföron nezaretinde araçtan indikten sonra havuzbaşından tebrizkapısına yol almaya başladık. Yol boyunca vitrinlere baka baka giderken bazen yeğenim içeri girip bir şeyleri yerinde görmek istedi. Her seferinde gözlerim içine bakarak benden özür diliyordu. Çünkü ben yol boyunca bir AVM haricinde hiçbir mağazaya giremedim. Dışardan izlemeye gelmiştim... Bazen önden gidiyor arkasını unutuyor. Çünkü oda ilk kez tekerlekli sandalyeli biriyle yol arkadaşlığı yapıyordu. Ama mağazalara giremeyince sadece onun değil sanki toplumun tamamı hiç yol arkadaşlığı yapmadığına şahit oldum. Birde önden gitmesi bir kaza geçirmeme sebep oldu. O önden gidince bir kaldırımdan çıkmam gerekiyordu. Kaldırımın eğimi standartlara uygun değil birde kod farkı olunca eğim ikiye katlanınca birazda acemilik!.. sırtüstü sandalyeden düştüm. Millet başıma toplanıp bana yardım edince seslere gelen yeğenim yine bir mahcupluk içinde biraz dinlenelim dedik.
Neyse misafirin gönlünü yapmak gerekti. Kalk yeğenim hadi yola devam dedim. Şehrimin tarihi yerlerini gezmeye başladık. Güzel çalışmalar olmuştu. Tarihi eserlerin etrafı açılmış, olması gereken hizmetleri gördükçe mutlu oluyordum.
Hava hafif kapalıydı. Yaz günü yürümek için avantajdı. Ama ya yağmur yağarsa nereye sığınacaktık diye düşünmeye kalmadan yağmur çiselemeye başladı. Bulunduğumuz yerde gidebileceğimiz yer yoktu. O yüzden 300 metre mesafede olan bir cafeye vardık. Cafeye arka kapıdan giriş yaptık. üst kapıdan 5 arka kapıdan 2 basamak vardı. İşyerlerinde çalışanların yardımıyla boş bir masaya oturduk.
Yeğenime bir şeyler ikram etmek istedim. 2 kişilik demlik çay söyledik. İki bardaktan sonra ben daha içmedim yeğenim habire dayı iki demlik çayı bana içirdin diye söylenmeye başladı. Yeğenime yöresel yemeklerden tattırmak istedim. İnanın şehir merkezinde değilde merkeze 1,5 km bir lokantaya gittik.
Aradan üç saat falan geçmişti. Ben sıkıntılar başlamıştı. Hafiften terlemeye başlamıştım. Ama bir şeyde diyemiyordum. Evet gittiğimiz yer ilimize göre lüks sayılan bir yerdi. Yok yok hesaptan dolayı terlemiyordum. Bu lüks mekanda dahi sandalyemle girebileceğim bir tuvalet yoktu. Evet terlememin sebebi tuvalet ihtiyacımın olmasıydı. Evet şimdi eve gitmeye kalksam otobüs durağına gidecem en az yirmibeş dakika bekleyeceğim yirmi dakikaya ancak gideriz onbeş dakikayada duraktan derneğe gideriz. Bir saat ter dökebilir miyim? Düşünmeye başladım.
Sözün özü geçenlerde yeğenim telefonda dayı yazın yine gelecem dedi. Şimdi ben ne diyim. KEŞKE GELMESE!,,, Çünkü geçen yazdan bugüne değişen bir şey yok.