Günümüzde sosyal medya, bireylerin hayatlarının her alanına sızarak toplumların sosyal, kültürel ve ahlaki yapısını derinden etkileyen bir mecra haline geldi.
Sosyal medya platformları, insanların yalnızca eğlenme veya iletişim kurma amacıyla değil, aynı zamanda kendilerini tanıtma ve para kazanma aracı olarak da kullanmalarına olanak tanıyor. Ancak bu durum, özellikle etik değerlerin geri plana atıldığı, bireylerin ya da ailelerin yalnızca maddi kazanç veya popülerlik amacıyla hareket ettiği olumsuz tabloyu da beraberinde getiriyor.
Bu çerçevede, çok sayısız ve olumsuz örnek var…
Erzurum havaları eşliğinde dans eden küçük bir kız çocuğu, sürekli farklı kıyafetlerle reels videolarda karşımıza çıkıyor.
Son zamanlarda Erzurum’da yaşanan küçük yaştaki bir kız çocuğunun sosyal medya fenomeni olma hikayesi ve bu durumun arkasındaki aile dinamikleri, toplumsal çürümüşlüğün somut bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Erzurum’da henüz okul çağında olan bir kız çocuğunun sosyal medya fenomeni haline gelmesi, üzerinde düşünülmesi gereken pek çok sorunu barındırıyor.
Ailesinin desteğiyle başlayan bu süreç, çocuğun sevimli tavırları ve gündelik hayatından kesitlerle geniş bir kitleye ulaşmasını sağlamış. Ancak bu masum gibi görünen süreç, çocuğun popülerliğinin artmasıyla birlikte farklı bir boyuta taşınmış. Aile, çocuğun bu popülerliğini bir gelir kapısına dönüştürerek sponsorlu içerikler, reklam anlaşmaları ve markalarla iş birlikleri yapmaya başlamış. Çocuk üzerinden maddi kazanç elde eden aile, bu durumu çocuğun geleceği için yaptıklarını öne sürerek normalleştirmeye çalışsa da, aslında çocuğun psikolojik, sosyal ve ahlaki gelişimi büyük bir risk altına giriyor.
Bu örnek üzerinden toplumsal değerler açısından bakıldığında, çocukların sosyal medya fenomeni haline getirilmesi birkaç önemli sorunu beraberinde getiriyor. Çocuk haklarının ihlal edilmesi, bu sürecin en önemli sorunlarından biri olarak öne çıkıyor. Çocukların birey olarak haklarının ihlal edildiği ve yalnızca bir "kazanç kapısı" olarak görüldüğü gerçeği açıkça ortaya çıkıyor. Bu durum, çocuk istismarının modern bir biçimi olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan, çocuklar yaşlarına uygun olmayan bir dikkat ve ilgi odağı haline geldiklerinde, kimlik gelişimlerinde ciddi sorunlar yaşayabilir. Özellikle sosyal medyanın anlık beğenilere dayalı yapısı, çocuğun özsaygısının ve özgüveninin dış etkenlere bağlı hale gelmesine neden olabilir. Bunun yanı sıra, ailenin maddi kazanç elde etme amacı, çocuğun bir birey olarak değil, bir araç olarak görülmesine yol açabilir. Bu da aile içi ilişkilerin samimiyetini ve sağlığını zedeler.
Bu tür örnekler, toplumsal çürümüşlüğün sosyal medya kullanımıyla nasıl ivme kazandığını açıkça göstermektedir.
Temel değerlerin maddi kazanç uğruna göz ardı edilmesi, bireylerin ve ailelerin ahlaki değerlerden uzaklaşmasına yol açıyor. Bunun önüne geçmek için bireysel, ailevi ve toplumsal düzeyde birtakım adımlar atılması gerekiyor.
Çocuklar ve ebeveynler, sosyal medyanın doğru kullanımı konusunda bilinçlendirilmelidir. Ailelerin, çocuklarının mahremiyetine saygı duymayı öğrenmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, çocukların sosyal medya kullanımı ve fenomenlik sürecine ilişkin yasal düzenlemeler yapılmalı, çocukların haklarının korunması sağlanmalıdır. Toplum tarafından bu tür durumların eleştirilmesi ve normalleştirilmemesi için medya okuryazarlığı artırılmalı, etik değerler güçlendirilmelidir.
Sonuç olarak, Erzurum’da yaşanan bu olay sadece bir ailenin değil, toplumun genelinde yaşanan bir çürümüşlüğün yansımasıdır.
Bizler bu tip videoları izlemeyerek bu konuda üzeeimize düşeni yapmalıyız. Her arz kendi talebini doğurur gerçeğini unutmamalıyız.
Çocukların masumiyetinin, toplumsal değerlerin ve geleceğin korunması için bireylerin ve toplumun sorumluluk alması elzemdir. Sosyal medya, doğru kullanıldığında bir fırsat olabileceği gibi, yanlış ellerde büyük bir yıkıma dönüşebilir. Bu bilinçle hareket etmek, hepimizin görevi olmalıdır.