Her ülkenin tarihinde dönüm noktaları vardır. Kimi zaman bir meydan, kimi zaman bir ses, kimi zaman da suskun kalan ama asla unutulmayan bir direniş…
15 Temmuz, işte tam da böylesine derin bir gecedir. Aradan yıllar geçse de, o karanlık gecenin izleri hem hafızamızda hem de bu ülkenin kurumlarında yaşamaya devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü Uluslararası Medya Programı kapsamında Ankara’da bulunmak ve bu anlamlı organizasyonda Erzurum’u temsilen yer almak benim için hem büyük bir onur hem de derin bir sorumluluktu.
Program yalnızca ulusal değil, uluslararası çapta da dikkat çeken bir katılıma sahne oldu. Türkiye’nin 81 ilinden davet edilen birer gazeteciyle birlikte, dünyanın dört bir yanından gelen 41 ülkeden 120 yabancı basın mensubu, bu anlamlı programa dâhil oldu. Bu güçlü temsil, 15 Temmuz’un yalnızca ulusal bir hafıza değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde anlatılması gereken bir demokrasi mücadelesi olduğunu da ortaya koydu. İlk durak olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve 15 Temmuz Demokrasi Müzesi, bir milletin hafızasının nasıl somutlaştırılabileceğini gösteren etkileyici bir duraktı. O geceye ait görseller, şehitlerin eşyaları, tanıklıklar ve arşiv kayıtları; sadece bir müze gezisi değil, derin bir iç yolculuk gibiydi.
Ardından adım attığımız Gazi Meclis, bir milletin egemenlik iradesinin simgesi olarak karşımıza çıktı. O gece bombaların hedefi olan, ama sabaha karşı yeniden toplanarak “Bu millet teslim olmaz” mesajını veren Meclis’in koridorlarında yürümek tarifsiz bir histi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'de yaptığı konuşmada, 15 Temmuz’un sadece bir darbe girişimi değil, aynı zamanda bir işgal teşebbüsü olduğunu vurgulayarak, milletin bu girişimi kararlılıkla bertaraf ettiğini ifade etti. “Bu destan, bir ve beraber olduğumuzda nasıl yenilmez olduğumuzun en son örneğidir” cümlesi, salonun tüm duvarlarına kazındı adeta. Bu ziyaret bana bir gerçeği daha güçlü şekilde hatırlattı: Darbeler, sadece silahlı müdahaleler değil; milletin iradesine, demokrasinin özüne yönelmiş ağır bir tehdittir. Hiçbir darbe, halkın iradesinden üstün değildir ve hiçbir şart altında meşru kabul edilemez. Türkiye bu acıyı defalarca yaşamış, her seferinde demokrasiyi savunarak ayağa kalkmıştır. 15 Temmuz, bu zincirin halkalarında milletin “artık yeter” dediği son noktadır. Bugün geriye dönüp baktığımda daha da iyi anlıyorum ki: 15 Temmuz sadece geçmişin değil; geleceğin de hafızasına yazılmış bir irade beyanıdır. Gazi Meclis’te bulunmak, o iradeye bizzat tanıklık etmekti. Ve bu tanıklık, yalnızca iz bırakmakla kalmaz, aynı zamanda sorumluluk yükler. Ben Erzurum’dan katıldım. Ama orada hepimiz Türkiye’ydik. Ve hep birlikte bir kez daha anladık ki: Unutursak eksiliriz. Unutmazsak güçleniriz.