Bir şehrin huzuru, yalnızca binalarla, caddelerle, tabelalarla ölçülmez…
Bir şehir, sokaklarında korkmadan yürüyebilen insanlarıyla, güvenle büyüyen çocuklarıyla, kadınların huzurla nefes aldığı mahalleleriyle anlam kazanır.
Kart TV ekranlarında yayınlanan Vizyondakiler programında bu hafta, bu güven duygusunun en önemli teminatı olan bir ismi ağırladık: Erzurum İl Emniyet Müdürü Onur Karaburun.
Karaburun’un sözleri, bir görev bilincinin ötesinde; vicdanla, kararlılıkla ve halkla iç içe yürütülen bir mücadelenin yansımasıydı.
Uyuşturucuya karşı yürütülen kararlılık, belki de yıllardır toplumun en çok duymak istediği cümlede gizliydi:
“Bir kişiyi bile kabul etmiyoruz, kökünü kazıyacağız.”
Erzurum, Anadolu’nun kalbinde bir geçiş noktası…
Bu nedenle mücadele sadece şehrin değil, tüm ülkenin geleceğine dokunuyor.
KADES ve UYUMA uygulamalarıyla kadınların ve gençlerin güvenliğine teknoloji eli değiyor.
Devletin dijital refleksi, insanın en mahrem korkusuna “yalnız değilsin” diyebiliyor artık.
Trafik denetimlerinde sivil ekip uygulaması, şehir kültürüne yeni bir disiplin kazandırıyor.
Karaburun’un şu sözü, sistemin ruhunu anlatıyor:
“Amacımız ceza yazmak değil, canı korumak.”
Bu bakış, kuraldan çok insan odaklı bir anlayışın göstergesi.
“Dadaş kemer takar, dadaşa kemer yakışır” kampanyası da bu anlayışın toplumsal karşılığını bulmuş durumda.
Gece 3’te sivil aracıyla şehrin sokaklarında dolaşan bir Emniyet Müdürü düşünün…
Bir öğrenciye otostopta durup yardım eden, pazarda halkla sohbet eden, kahvehanede sade vatandaş gibi oturan bir yönetici…
Bu şehirde artık “halktan uzak devlet” algısı değil, “devlet halkın tam ortasında” duygusu var.
Karaburun’un medya vurgusu da dikkat çekiciydi:
“Ne yaparsanız yapın, nasıl anlatıldığınız da önemli.”
Bu cümle, güvenlik ile bilgilendirme arasındaki dengeyi işaret ediyor.
Gazetecilik, bu dengeyi koruyabildiği sürece kamu vicdanına hizmet eder.
Erzurum bugün, kararlılıkla yürütülen bir güvenlik politikasının örnek şehirlerinden biri olma yolunda.
Uyuşturucudan trafiğe, kadın güvenliğinden toplumsal iletişime kadar atılan her adımda aynı inanç hissediliyor:
“Uyuşturucuya geçit yok, şehir eşkıyalarına alan yok.”
Bu şehirde artık korku değil, güvenin sesi yükseliyor.
Ve o sesin ardında, görevini vicdanla yapan bir ekip var.